Depremden 25 yıl sonra da travma etkileri devam ediyor
KOCAELİ’de 17 Ağustos 1999’da meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki Gölcük merkezli depremin üzerinden 25 yıl geçerken, depremde zarar gören ya da yakınlarını kaybedenlerin acısı hala sürüyor. Klinik Psikolog Görkem Deniz, stres ve kaygı bozukluklarına dikkati çekerek, “25 yıldır bu durumu atlatamayan, süreçleri çeyrek asırda atlatamayan insanlarla ilgili bazı haberler görüyoruz. Evet, bunlar olur; çünkü gerekli tedaviler olmadığı sürece kişiler bu konuların üzerine gidemediğinde, gerekli yüzleşmelerle karşılaşamadığında, gerekli destekleri doğru bir şekilde alamadıklarında hayat işlevleri belirli bir şekilde bozulabilir ve devam da edebilir” dedi.
Büyük yıkıma yol açan 17 Ağustos 1999’daki 7.4 büyüklüğündeki Gölcük merkezli depremin üzerinden 25 yıl geçti. Depremden sonra bölgede yapı stoku yenilenirken, zarar gören ya da yakınlarını kaybedenlerin acısı ise hala sürüyor.
Klinik Psikolog Görkem Deniz, depremde yaşayan ya da yakınlarını kaybedenlere yönelik hem travma sonrası stres bozukluğuna (TSSB) hem de kaygı bozukluklarına dikkat çekti. Deniz, travma sonrası stres bozukluğunun 6 ay geçse bile ortaya çıkabileceğini belirtti. 25 yıl sonra bile depremin etkilerini atlatamayan insanların olduğunu söyleyen Deniz, vatandaşların gerekli sağlık kuruluşlara giderek tedavi alması gerektiğini belirtti.
‘TRAVMADA ANA KONU ÖLÜM’
Popüler kültürde travmaların basite indirgendiğini belirten Görkem Deniz, “Tabii ki insanların aslında en güvenli hissettiği yerlerden biri, evleri. Evlerinde bu durumu yaşayanlarda genelde tramvayla alakalı bir ilişki görüyoruz. Fakat popüler kültürde travma çok basite indiriliyor ama öyle değil. Travmada ana konu ölümdür. Ölüm üzerine bakıldığında, bir ölüme yaklaşmak ya da o kişileri dolaylı olarak görmek durumunda çaresizlik hisleri, tabii harp durumlarında da bunu görüyoruz. Fakat depremin olabildiğince kendi evimizde olabilmesi, o güçlü afete maruz kalınması durumunda burada bir durumla, bir akut stresle karşılaşabiliyoruz. Fakat akut stresin bizim için bir avantajı var; maalesef avantaj demek durumunda olsam da tepkileri alabiliyoruz, semptomlar alabiliyor ve çalışabiliyoruz. Fakat travma sonrası stres bozukluğu ise 6 aya kadar, 6 aydan sonra bile karşımıza çıkabiliyor ve bu durumda tabii ki hem uzmanların hem çevrenizdeki insanların bu konuya yaklaşması zor olabiliyor” dedi.
‘ANİ ÖFKE PATLAMALARI OLABİLİR’
Travma sonrası stres bozukluğunun belirtilerine dikkat çeken Deniz, “Ana etkilerinden birisi, kişi anımsamamaya başlar. Kendini korumaya almaya çalışır ve çok çabuk tepkilenebilir; ani öfke patlamaları olabilir. Kendini anlaşılmaz, yabancılaşma hislerinin olduğunu görürüz ve iş hayatı olsun gündelik hayat olsun işlev problemleri artar. Tabii ki 6 altı ay sonra insanların normale dönmeye çalışmasını beklerken tekrar sert bir düşüşle karşılaşmamız insanlar için çok zorlayıcı olabiliyor. Ciddi bir rahatsızlıktır. Post travma, travma sonrası stres bozukluğu, tedavi edilmesi gerekir. Eğer ki tedavi etmezsek, gerekli uzmanlara başvurmazsak, hayatımızda ciddi şekilde işlev problemlerine devam edecektir” diye konuştu.
‘HERKESTE AYNI ŞEKİLDE, AYNI YOĞUNLUKTA GÖRÜLMEZ’
Travmanın herkeste aynı şekilde ve yoğunlukta görülmediğini belirten Klinik Psikolog Görkem Deniz, “Sistematik duyarsızlaştırma dediğimiz yöntemler var. EMDR teknikleri, bilişsel davranış terapiler. Tabii şu da bir dipnot; travmalar herkeste aynı şekilde, aynı yoğunlukta gözükmez. Çünkü kişiler farklı reaksiyonlar gösterebiliyor, seyri hep aynı olmaz ama post travmanın bizi en zorlayan tarafı; sonradan ortaya çıkarak kişilerin işlevlerini etkilemesi. Örneğin gazilerimizde de bu durumu çok görebiliyoruz. Yardım için giden insanlar, kolluk kuvvetleri, sağlık çalışanlarımız onlar da aslında post travma yaşayabilir çünkü onlar da o çaresizliğe, o sendromlara, kurtarış anlarına maruz kalma gibi şeyler yaşayabiliyor. Tabii ki post travmayı onlarda da görme ihtimallerimiz var” dedi.
‘YARIM KALAN TEDAVİLER, EN KÖTÜ TEDAVİLERDİR’
Deniz, travmaların gerekli tedaviler alınmadığı sürece uzun yıllar devam edebileceğini belirterek, “Şimdi yaşanılan travmatik olaylarda, ağır süreçlerde işte 17 Ağustos 1999 depremini, 6 Şubat depremini düşünebiliriz, bu süreçlerden sonra gerekli tedaviler olmadığında travma sonrası bozukluklardan bahsettik. Aynı şekilde yoğun kaygı bozuklukları da olabiliyor. 25 yıldır bu durumu atlatamayan, süreçleri çeyrek asırda atlatamayan insanlarla ilgili bazı haberler görüyoruz. Evet, bunlar olur; çünkü gerekli tedaviler olmadığı sürece kişiler bu konuların üzerine gidemediğinde, gerekli yüzleşmelerle karşılaşamadığında, gerekli destekleri doğru bir şekilde alamadıklarında hayat işlevleri belirli bir şekilde bozulabilir ve devam da edebilir. Çünkü yarım kalan tedaviler, en kötü tedavilerdir. Dolayısıyla bu durumu fazla uzatmadan ve kişileri didaktik öğretici olmadan gerekli sağlık kurumlarına gidebilirler. ‘İşte 10 yıl geçti daha ne olacak, deprem mi olur’ gibi düşünmeyelim. Çünkü o kişiler hala bunların etkilerini yaşayabiliyorlar. Hatta bazen oluyor bazı danışanlarımızı görüyoruz; klostrofobi hala yaşıyorlar. Asansöre binemeyen insanlar tanıyoruz. Depremden sonra mesela köprünün üzerinden geçemeyen, bununla ilgili bana gelen hastalarımız oldu. Hatta daha fazla da ebeveynlerde görüyoruz; kolay çıkabilmek için birinci kattan daha çok ev tutuyorlar. Çabuk kaçabilmeyi çocuklarına anlatıyorlar. Tabii ki bu ne demek? Aslında korku ve kaygılarımızla baş edemeden bir yansıtmaya da başlıyoruz. Tabii ki de bunlar, bizim hayatlarımızda korkuları da oluşturuyor. Bu da bizim işlevimizi kötü şekilde etkiliyor” diye konuştu.