Haber

“İstanbul Sohbetleri”nin ilk konuğu Prof. Dr. Sadettin Ökten oldu

İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından düzenlenen “İstanbul Sohbetleri” programının ilk konuğu “İstanbullu Olmak” başlıklı sunumuyla Prof. Dr. Sadettin Ökten oldu.

Fatih Alay Köşkü’nde bulunan Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi’nde gerçekleştirilen etkinlikte konuşan İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz, Sadettin Ökten ile 40 yıla yaklaşan bir dostluğunun olduğunu belirterek, kendisine geçen zaman içerisinde gösterdiği sabır, destek ve özen için büyük bir minnet duyduğunu söyledi.

İstanbul’un temel sıkıntıları ve bu şehre ait olmanın nasıl mümkün olacağı üzerine düşünmenin önemine dikkati çeken Coşkun, “Sadettin Bey, doğma büyüme buralı. Benim kendisinden ilk aldığım derslerden biri, insanın insanla yetiştiğine dairdir. Bugün de kendisinden, İstanbul olmanın ne demek olduğu üzerine anlatacaklarını dinleyeceğiz. Bu programı Alay Köşkü’nde yapmayı tercih ettik. Burası, İstanbul’un tarihi ve merkeziyle özdeşleşen, Osmanlı sultanlarının resmigeçit törenlerini izlediği bir mekan. Bu açıdan, İstanbullu olmayı konuşacağımız bu söyleşiyi böylesi tarihi bir mekanda yapmayı uygun gördük.” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Sadettin Ökten ise İstanbul’da doğup büyüdüğünü ve yaşadığı yerlerin Fatih, Atikali, Aksaray, Cerrahpaşa gibi modernitenin henüz etkisini göstermediği mekanlar olduğunu belirterek, söz konusu yerlerin Osmanlı şehir yorumunun ve insan tipinin yaşadığı semtler olduğunu dile getirdi.

” Gazze, Batı’nın geldiği noktanın ve modernitenin artık problem çözemeyeceğinin bir kanıtıdır”

Yaşadığı tecrübeler ve yaptığı okumalar beraberinde hem Doğu’yu hem de Batı’yı tanıdığını ve tanımaya devam ettiğini aktaran Ökten, “Batılı postmodern filozoflar var. Onlar moderniteyi eleştiriyorlar ve bu çok önemli bir anlama sahiptir. Ben de onları takip ediyorum. Şu anda Gazze’de olanlar, onları anlamamız için bize önemli bir ipucu veriyor. Orada olanlar çok önemli ve uyarıcı bir mahiyete sahiptir. Gazze’de yaşananlar, İslam medeniyetinin bu çağa uygun yorumunu yapamazsak hem biz hem de dünyanın yok olacağını anlatıyor. Gazze, Batı’nın geldiği noktanın ve modernitenin artık problem çözemeyeceğinin bir kanıtıdır.” şeklinde konuştu.

Ökten, Türkiye’nin hala modernitenin peşinden koşan ülke olduğunun altını çizerek şu değerlendirmelerde bulundu:

“Burada sadece Müslümanlar yaşamıyor ama İstanbul, İslam medeniyetinin hakim olduğu bir muhittir. İslam medeniyetin rengi hizmet etmek, huzur getirmektir ve ben böyle bir İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Bu durumu Batılı memleketlerle mukayese edince daha net bir şekilde gördüm ve adını koydum. Orada, saadet yok. Benim doğduğum ve büyüdüğüm İstanbul’da insanlar rızık endişesi yaşamazlar, hayatı belli bir rutinde yaşarlardı. Bu ritimde, tabiat, mevsimler, hayata katılan diğer canlılar vardı ve bu hiç şüphesiz, Cenabıhakk’ın hakim olduğu bir şehirdi. Var olan döngü ve resim buydu. Bu resim içinde, insanlar hırssız bir şekilde, bahçeler içinde yaşarlardı. Fakirlerdi ama belli bir edep içinde yaşarlardı. Ben de bu edep ve sınırlar içinde büyüm ve İstanbullu olmanın anlamını, değerlerini yaşayarak öğendim çünkü var olan değerler size yaşamın içinde sunularak size sunuluyordu.”

1970’lerin İstanbul’da değişimin yaşandığı yıllar olduğunu vurgulayan Ökten, artık Türkiye’nin para kazanmaya ve dünyayı tanımaya başladığını söyledi.

“Selam, bir medeniyetin nasıl olduğunun en tipik örneğidir”

Her medeniyetin sahip olduğu değerle birlikte yaşadığını ve değerler olmadan medeniyetlerin var olamayacağını belirten Ökten, “Selam, bir medeniyetin nasıl olduğunun en tipik örneğidir. 1964’te üniversitede hoca oldum ve orada ‘selamünaleyküm’ demek yasaktı. Eğer siz girdiğiniz yere bu sözle dahil olursanız, kalın bir çarpı yemiş olurdunuz. Çünkü ‘selamünaleyküm’, İslam medeniyetinin bir ifadesi ve temsilidir. Oysa ben, mimarlık fakültesinde yani seküler bir yerdeydim. Burada geçerli olan selam, ‘iyi günler’ ya da ‘bonjour’du. Bu, şüphesiz farklı bir medeniyet tasavvurunun ifadesiydi. Hiç unutmuyorum; Emirgan’da, 1960’larda bir muhtar vardı ve ‘Buraya girerken selam vermeyin, günaydın deyin’ diye bizi uyarırdı. Buradan da anlıyoruz ki selam, bir manifestodur, hangi değerler sistemine ait olduğunuzun bir göstergesidir.” ifadelerini kullandı.

“Bir coğrafyayı vatan haline getirmek, kendi medeniyet tarzınızı mimari bir biçimde inşa etmekle olur”

Ökten, medeniyetlerin değerle birlikte var olduğunu ve bu değerlerin ise birtakım tekrarlanan davranışlardan oluştuğunu işaret ederek şunları aktardı:

“Az önce örneğini verdiğim ‘selam’ gibi ifade ve değerler, ancak bir mekanla birlikte mümkündür. Bu davranışlar, bir mekanda ve tekrarlanarak oluşur. Bu açıdan insanlara mekanlar lazımdır. Biz yollar, binalar, şehirler ve elbette abideler yaparız. Hayvanlar, olayları hatırlamaz, sadece yaşarlar. Oysa insanların hafızaları vardır ve bizler hatırlayarak yaşarız. Oğuz Remzi Arık şöyle der; ‘Bir coğrafyayı vatan haline getirmek, kendi medeniyet tarzınızı mimari bir biçimde inşa etmekle olur.’ İslam medeniyeti, onun bir örneği olarak Osmanlı bunu yapmıştır. Osmanlı, bir medeniyetin ifadesi olan şehirler inşa etmiş ve İstanbul ile birlikte bunu modern zamanlara taşımıştır.”

“İstanbullu olmak, her şeyden önce bir medeniyet tercihi yapmak demektir” ifadesini kullanan Ökten, şöyle devam etti:

“Burada önemli olan husus, bir medeniyet tercihinin farkına varmaktır. Zira kimlik, bir şahsiyet bütünlüğüdür ve bu tercihle birlikte ortaya çıkar. Kültür, medeniyetin usul ve adabını belirler, sizi ona göre inşa eder. Kıymetli ve güzel olan, bu değerlerden haz almaktır. Haz, hazzı getirir. Ruhunuz, o hazzı tanıdıkça da artık dünyanın peşinden koşmazsınız. Eğer bu oluşmamışsa hayatınız giderek daha da zor bir hale gelir. Bu açıdan İstanbul, bir medeniyetin sembol bir şehridir ve bu zirve şehir uzunca bir zaman yaşam sürmüştür. Ben de bu zirve şehirdeki son trenin, son vagonunda bulundum. Bu şehirle irtibat kurdum, onu tanıdım, öğrendim. Anladım ki İstanbullu olmak, bu şehrin ait olduğu medeniyet değerlerini öğrenmek, onlarla birlikte oluşmak ve yaşamakmış. Vurgulamamız gereken, o değerlere sahip olmak, onları içselleştirmek ve onlara katkıda bulunmamız gerektiğidir. Bizler şu anda bir tercih noktasındayız. Biz, istesek de kapitalist ve pragmatik bir ülke olamayız. Bu, bir gelenek meseledir. Hem Müslüman kalmak hem kapitalist bir ülke olmak aynı anda mümkün değildir. İstanbullu olmak, sahip olduğunuz değerlerin farkında olarak, onlarla birlikte yaptığınız tercihin ayırdında olmaktır.”

haber-develi.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu