Sınırların ötesi
Malcolm Bradbury’nin 1975 yılında kaleme aldığı ‘Tarih Adam’ isimli romanı Ocak 2023’te Epona Yayınları tarafından Mehmet H. Doğan çevirisiyle yayımlandı.
Bradbury’nin ironik notuyla açılan ‘Tarih Adam’da yazarın bizi kitaptaki her şeyin gerçek olduğuna inandırmaya çalıştığı ilk cümle; kurmacanın eklektik dünyasına aralanan kapıyla ve kitaptaki hiçbir şeyin gerçekle yakından uzaktan ilgisi olmadığına yaptığı vurguyla, yerini kurguya bırakıyor.
MALCOLM STANLEY BRADBURY
İngiliz romancı, eleştirmen ve akademisyen olan Bradbury’nin edebiyata yaptığı katkılardan dolayı şövalyelik unvanı bulunuyor. İlk kitabı ‘İnsanları Yemek Yanlıştır’la üslubunun mizahi, ironik ve eğlenceli ayrıntılarını fısıldayan yazarın son kitabı ise 2000’de, hayatını kaybettiği yıl yayımlanmıştır. Yazarın yaratıcı yazarlık dersi verdiği öğrenciler arasında Ian McEwan ve Kazua Ishigura gibi önemli isimleri de saymak mümkündür.
HOWARD VE BARBARA KİRK
“İşte sonbahar geldi, insanlar geri dönüyor.” ‘Tarih Adam’ın açılış cümlesi olan bu pasaj, Howard ve Barbara Kirk’in tekinsiz, huzursuz edici ancak zaman zaman eğlenceli olan hayatlarına ve aynı zamanda vermek üzere oldukları partiye de okur için bir davet.
Parti görünürde, Howard ve Barbara Kirk’in her sonbaharda verdiği ve akademisyenlerden komşulara, öğrencilerden yakın arkadaşlara kadar herkesin davetli olduğu bir yaz vedası olarak çıkıyor karşımıza. Yazar, ‘Tarih Adam’ın ilk bölümünde partinin yaklaştığını konuşan Barbara ve Howard’ın ilişkilerinin yollarındaki dikenlere eğiliyor. Kirklerin iki çocuklu, sıradan hayatlarının neden bu partiye ihtiyaç duyduğunu, ikilinin sakin gözüken ilişkilerinin nasıl kaygılarla beslendiğini ve onların aslında kimler olduğunun sinyallerini kitabın yarısına dek vererek, partiyi kitabın ortalarına saklıyor.
Peki, Howard ve Barbara Kirk kim? Bradbury bizi Howard ekseninde tuttuğu için Barbara’ya dair ayrıntıları ancak Howard yanındayken görebiliyoruz. Bu yüzden öncelikli olarak Howard’a bakmanın onları tanımak açısından daha faydalı olacağını düşünüyorum. Howard Kirk sosyolog, akademisyen ve yazar. Bu noktada mesleki benzerliğin dışında Bradbury’nin ‘Tarih Adam’ı yazarken kendisiyle hemen hemen aynı yaşlarda olan karakteri Howard’a kendinden detaylar taşıdığını düşünmek kaçınılmaz. Öte yandan yazar Howard’ı radikal bir sosyolog, televizyona sıkça çıkan ufak tefek bir adam olarak tanımlıyor. Bu kısımlar yazarla tam anlamıyla uyuşmasa da, Howard’ı yine de ondan tamamen ayrıksı düşünmek olanaksız.
Merceği biraz daha genişlettiğimizde Howard’ın eşi Barbara ile olan bıçak sırtı ilişkisine dikkatimizi verebiliyoruz. Aynı evin içinde birbirlerine olabildiğince mesafeli ve güvensiz olan Kirkler, bitiremedikleri ilişkilerinin sönmüş alevini canlandırma yolunu bir çeşit oyun tekniğiyle buluyorlar. Bradbury ikilinin yatak odasına dair sırları Barbara’nın Hamid’le olan tek gecelik ilişkinin akabinde şu cümlelerle bize özetliyor: “Howard dostlarının karılarını denedi önce, bunun Hamid’in stratejisi olduğunu düşünüyordu. Bunlardan çoğunun ne kadar elde edilebilir olduğunu, kendine olan güvenini ve toplumsal cesaretini nasıl arttırdığını şaşkınlıkla gördü. Barbara gittikleri partilerin tadını çıkarmaya başladı, gece yarısına doğru biriyle yukarıdaki yatak odasına çıkıyor, daha sonra hiçbir şeyi kaçırmamak için, dans başladığında ya da uyuşturucu ortalıkta dolaştırılmaya başlayınca erken-sabah eylemine katılmak için aşağıya iniyordu.”
HOWARD VE YÜZEYSELLİK
Kirklerin sonbaharı karşılama partisi, görünürde olanın çok daha derin ve karanlık bir izdüşümü. Onlarca insanın akın ettiği bu partinin günü gelip çattığında, çocuk odası ve Howard’ın çalışma alanının yolları çift tarafından sandalyelerle kapatılıyor. Davetlilere ayrılan bölümleri ise yazar şu sözlerle tanımlıyor: “Odalar dansa, konuşmaya, sigara içmeye ve seks yapmaya göre. Amaç, partiyi yönetmekten çok kendi halinde oluşmaya bırakmak: Ne olacaksa açıkça olsun, ev sahibinin karışması ya da insani buluşmanın kurallarını yöneten daha yüksek sosyolojik ev sahibinin karışması olmaksızın.”
Bu noktada, Howard’ın bir sosyolog olarak ampirik bir yöntem izlediğini düşünmek olası. Ancak kitabın beni şaşırtan ayrıntısı da bu. Çünkü Howard çoğunlukla ilkel güdüleriyle hareket eden, yüzeysel düşünen ve yüzeysel konuşan, taşıdığı etiketlerin altını yeter düzeyde dolduramayan biri. Bradbury’nin Howard’ı neden böylesi bir karakter olarak tasarladığı ise ayrı bir merak konusu. Çünkü burada benim için şu soru doğdu: Yazar entelektüel görünen insanların sıradanlığına mı vurgu yapıyor, yoksa yazar yapması gereken yerde, derinliği olan bir karakter tasarlamayı başaramamış mı?
PARTİ
Kirklerin partisi, -her sonbaharda olduğu gibi- oldukça kalabalık. Yazarın partideki davetlileri tanımladığı nokta da, küçük bir toplum panoraması. Kocasından ayrılmanın yolunu arayan ve Howard’ın seks arkadaşlarından biri olan Myra, Howard’ın yakın dostu olan ancak onunla ilgili fazlaca bilgiye sahip olmadığı Myra’nın kocası Henry, Howard’ı etkisi altına alan ve sevişme ihtimalinin sinyallerini tam olarak vermeyen Bayan Callendar, Howard’a durmadan “Hegel kim,” diye soran öğrencisi, bebekleriyle partiye gelip mama hazırlama telaşına düşen ebeveynler, Howard’ın Bayan Callendar’dan sonra yaşadığı hayal kırıklığını gideren ve onunla çalışma odasında sevişen Felicity Phoe, davetlilerden yalnızca birkaçı.
Daha evvel de bahsettiğim gibi, yazar bizi Howard’ın etrafında tuttuğu için partiye dair detayları da ancak onun görebildiği kadarıyla anlıyoruz. Bayan Callendar’ın gidişini fark ediyor ancak bu sırada Barbara’nın ne yaptığını kaçırıyoruz. Veyahut Howard’ın Felicity Phoe’la duygusuz sevişmesine tanıklık ederken, Felicity’nin ona “Ne verebilirsen onunla mutluyum,” dediğini okuyor ancak uzaklaşan ambulansın Henry’i partiden neden götürdüğünü, Henry’nin yaşadığı olayın kaza mı yoksa bir intihar girişimi mi olduğunu kavrayamıyoruz.
Tüm bu diğer yerlere yabancı kalma duygusunun kendi hayatlarımızda yaşadığımızın aynısı olduğunun farkındalığıyla, yazarın anlatıcı tercihine değinmek istiyorum. Howard’la yakın temasta olduğumuz tanrısal anlatımda Bradbury bir şeyi bizden tamamen gizliyor. O da, Howard’ın zihninin içi. Howard ne düşünüyor, bunu ancak diyaloglardan öğrenebiliyoruz. Pek tabii bu noktada, diğer karakterlere Howard’a olduğumuzdan çok daha yabancı da kalıyoruz.
Raymond Carver’ın öykülerini okuyanların aşina olduğu bu teknik, okuduğumuz her şeyi bir film sahnesi olarak görmemizi ve karakterlerin iç dünyasına tamamen yabancı kalmamızı sağlıyor. Bu yüzden karakterlerle empati yapmanın da oldukça zor olduğunu söylemem mümkün.
1975
Howard ve Barbara Kirk’in 1975 yılında küçük bir kasabada yaşadıkları açık ilişki, bu ilişkinin içine dahil olan, yabancılaşan ve tanıklık eden diğer insanlar; yaşadıkları zamanın ötesinde bir çağa ait gibiler. Bu durum Malcolm Bradbury’nin ne kadar cesur bir kalem olduğunu gösterir nitelikte. Öyle ki Howard, cinsellikle ilgili araştırmalar yapan ve son kitabını bu minvalde yazan bir yazar olarak duruyor ‘Tarih Adam’da. Bradbury bana kalırsa bu hamlesiyle, cesaretini Howard’a aynı düzeyde pay etmiş gibi duruyor.
HEGEL KİMDİR VE SON SÖZ
Okulda ve partide Howard’a “Hegel kimdir” diyen soran kız öğrenci, bizi gerçekliğe, düşünmeye ve kurmacanın içinde raksa çağırıyor. Bradbury’nin kitabın not bölümünde söylediği gibi: “Karakterler denilen şeylere gelince, bu kitaptaki öteki karakterlerden başka hiç kimse tanımıyor onları.”
Oysa Hegel’i hepimiz tanıyoruz öyle değil mi? Bu yüzden ‘Tarih Adam’ın karanlık kurmacasının içinden, kitabın ana fikrini de fısıldayan Hegel’in şu cümlesiyle çıkıyorum: “Yalnız ötesine geçtiğimiz sürece sınırları hissederiz.”